"Sürekli hikaye anlatan insanlar hikaye olur."
http://www.youtube.com/watch?v=xr_DgBlHLiM

10.

Farkında olmak kötüdür. 
Hele ki farkına vardığın şeyi kabullenmekte güçlük çekiyorsan.
Ben mesela, mektuplar kesildiğinden beri kendimi kandırılmış hissediyorum. Gitgide alıştığım için daha az hissettiğim garip bir sanrı bu. Nasıl desem? İçime çektiğim hava ciğerlerimi doldurmuyormuş gibi sanki, anlayabiliyor musun? Ama zaten böyle olacağını en başından beri biliyordum. Öyle ki bu farkındalık tenimden fazlasına nüfuz etmeye başlamıştı artık.
Şimdiyse yine posta kutumu kontrol ediyorum.
Boş.
Karşı komşum da bahçesinden el sallıyor, aman ne hoş!
Görmezden geliyorum. Köpeğim, "İtici olduğunu düşünecek." dermiş gibi bakıyor suratıma. Ve şimdi sen de "Bir köpek nasıl bilmem ne dermiş gibi bakabilir ki?" diye düşünüyorsun. Düşünmediysen de bu cümlemden sonra hayal etmeye çalışacaksın.
Her şeyin farkındayım.
Ve bu kötü bir yeti.
En kötüsü demiyorum ama. (Nasıl derler? Her zaman daha kötüsü vardır.)
Her neyse. Kapının önündeki gazeteyi alıp içeri girerken bir elimle de kapıyı kapıyorum. Her şey aynı sıkıcılığında. Sıkılıyorum. Kitap okumaya çalışıyorum. Olmuyor. Zaten gazeteyi de sadece piknik ve türevlerinde masaya seriyoruz artık. Anca öyle işimizi görüyor. Yoksa ağaç israfı.
Bu aralar sık sık düşündüğüm bir şey var; biri gittiğinde hissettiğimiz o boşluk hissi, ona verdiklerimizin karşılığını alamadığımız içinmiş gibi geliyor bana. Eşit takas sağlanmıyor yani. İşte bunu düşünüyorum.
Peki dengelemek için ne yapmak lazım? Bazen de bunu...
Konudan konuya atlıyorum farkındayım ama beynim fazla mesai yapıyor sıkıntı katsayım arttığında.
"Aşık olmam ben." diye yazmıştı bir mektubunda. Çok eski de değil üstelik. Bekle. Bulup tekrar okuyacağım. "Aşık olmam ben. Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama birini kendine bağlamanın saçma ve bencilce olduğunu düşünüyorum. Ve bu, ne kadar saçmaysa birine bağlanmak da öyle... Benzer şeyler zaten. Sadece olayı çift taraflı değerlendirmiş oluyorum. Bence insan aşık olacaksa eğer bir şarkıya aşık olmalı. Ya da bir filme. Ne bileyim sabah camı açtığında içine çektiği taze havaya, tenini yalayarak esen rüzgara veya ısıtan ama yakmayan sıcaklığıyla güneşe aşık olmalı. Zaten en başından sende var olan şeyi başkasında aramak saçma."
Sanırım bazen saçma olan oydu. Veya ben. Aslında çokta farketmez hangimizin daha abes olduğu.
Sadece farkındaydım ama kabullenmek istemiyordum işte.
Neyse. Sen de sıkıldın, farkındayım. Sıkıntı virüsümü sana da bulaştırdığıma göre artık kendime güzel bir uyku çekebilirim. Bu sıkıcı kasabada, sıkıcı gün ortalarında yapabilecek fazla şey olmuyor çünkü ve ben de artık yaşlı biriyim. Sen de istiyorsan köpeğimle oynayabilirsin.

4 yorum:

  1. bu ne güzel yazıymış böyle, blog'u bu vakte kadar görmemiş olduğuma inanamıyorum. ve selam, ben farkındalığın insanları yavaştan öldürdüğüne inanan biriyim. sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. bu blogun yorumları mail olarak gelmediği için yorumunu geç gördüm ben de, ve geç cevaplıyorum affına sığınarak. sanırım aynı şeye inanıyoruz. ve teşekkür ederim bolca. artık yazmak içimden gelmese de beğenmen beni mutlu etti.

    YanıtlaSil
  3. yeraltından notlar okurken sana rastlamam ne hoş bir raslantı.

    YanıtlaSil